Translate

3 Mart 2019 Pazar

Özel tür lepistes diye bir şey yoktur

Özel tür lepistes diye bir şey yoktur
«06 Eylül 2011, 04:09:30 tarihli arşivimizden»


Özel tür lepistes diye bir şey yoktur

Burada yazdıklarım tamamen şahsi düşüncelerimdir. Katılan katılır, katılmayan katılmaz.

Ben burada "lepisteslere otuz yıldır özel ilgi duyan akvarist" olarak deneme mahiyetinde bir yazı yazıyorum sadece.

Son senelerde bir "özel lepistes" merakı aldı başını gidiyor. "Nasıl bir şey bu özel lepistes?" diye bakındığımızda şöyle bir sonuç çıkıyor ortaya:

  1. Genelde koleksiyonculara hitap eden lepisteslerdir. Yani az kişide bulunurlar. Pek çok kişide bulunurlarsa özellikleri kalmaz.
  2. Öyle her akvaryumcuda bulamazsınız. Hele ki 3-5 TL'ye ölüsünü bile bulamazsınız. Balık koleksiyoncularının "özel olmayan, adi, basit" olarak gördükleri 3-5 TL'lik lepisteslere göre daha pahalıdırlar (işin can alıcı noktası da tam buradadır).
  3. Garip, uzun adları vardır. Aklınızda tutmakta zorluk çekebilirsiniz. Bu adlar, en ufak bir taksonomik bilgisi olmayan kişilerin papağan gibi ezberlediği adlardır. Sorsak, lepistesin bilimsel adını veya taksonomik yerini bilmezler. Ama janjanlı adları ezberleyip kendilerini "lepistes uzmanı" gibi göstermeye çalışırlar.

"Özel lepistes" ve "özel olmayan lepistes" şeklindeki ayrım, ticari bir taktiktir.

Yıllar önce var olan "sihlid çılgınlığı" kulübümüzün kurulmasından sonra yerini "lepistes çılgınlığı"na bırakmıştır. Evet, bunun sorumlusu ne yazık ki bizleriz. Lepisteslerin "özel olan, özel olmayan" şeklinde ayrılması da bana göre ticari bir taktiktir.

Peki, ben nadir lepisteslere karşı mıyım? Ben buna, yani nadir bulunan lepisteslerin beslenmesine karşı falan değilim.

Peki, benim karşı olduğum şey nedir? Buna bir açıklık getireyim:

Ben; otuz yıldır akvaryum hobisiyle uğraşan, bu otuz yıl içinde maddi kazanç elde etmemiş olan, akvaryumlarla hobi olarak ilgilenen ve üste para veren, bu hobide para harcamaktan ve para kazanmayan biri olmaktan hiçbir zaman pişmanlık duymayan, çevreci, bilimsel bilgiye önem veren, canlılara can taşıdıkları için değer veren, balıkları mal olarak görmeyen, bu hobi içinde özellikle Poeciliidae ailesine ve lepisteslere büyük bir tutkuyla bağlı olan biriyim.

Dolayısıyla, lepistesleri çok sevdiğim için de onları "özel olan, özel olmayan, kaliteli olan, kalitesiz olan" diye ayıran biri değilim. Lepisteslerin ucuzunu, pahalısını, yabanisini, evcilini, janjanlı adlara sahip olanını, janjanlı adlara sahip olmayanını, az renklisini, çok renklisini seven biriyim. Yani lepisteslerin bazılarını değil, tamamını "ÖZEL" olarak gören biriyim.

‎"Özel lepistes, özel olmayan lepistes, kaliteli lepistes, kalitesiz lepistes" diye bir şey yoktur. "akvarist, hobici" vardır, "akvarist taklidi yapan canlı koleksiyoncusu, akvarist taklidi yapan tüccar" vardır.

Yani lepisteslerin "özel lepistes" ve "özel olmayan lepistes" diye ayrılması tamamen ticari bir taktiktir.

Bu konudaki görüşlerinizi paylaşırsanız, konu zenginleşecektir arkadaşlar. Bunlar bir "akvarist, hobici" olarak kısaca benim görüşlerimdir.

Elbette isteyen gidip istediği lepisteslerden alır, buna hiç kimsenin karışmaya hakkı yoktur. Ama bana göre bütün lepistesler özeldir. Bu yüzden "özel lepistes" kavramına karşıyım, çünkü böyle dendiğinde "özel olmayan lepistes" diye bir şey varmış gibi algılanmaktadır (bize göre özel olmayan lepistes yoktur, ama akvarist görünümlü canlı koleksiyonculara göre lepistesler özel olanlar ve özel olmayanlar şeklinde ayrılmaktadır).

Akvarist ve balık koleksiyoncusu arasındaki farkları öğrenmek için bu başlığımıza tıklayabilirsiniz.





Akvarist ve balık koleksiyoncusu arasındaki farklar

Akvarist ve balık koleksiyoncusu arasındaki farklar


Ticaret ve hobinin birbirine karıştırılmaması gerektiğine daha önce değinmiştim:

Ticaret ve hobi birbirine karıştırılmamalıdır.

Benzeri bir yazı, yıllar önce Bilyap'ta da paylaşılmıştı:

Bilyap - Bilinçli akvaryumculuk nedir, bilinçli akvarist kimdir?

Şimdi de "akvarist" ile "balık koleksiyoncusu" arasındaki farklardan biraz bahsedeceğim.
 
Bu tür yazılar yazmamda en büyük etken, ülkemizde cehaletin her şeyi etkilemesidir. Hobicilik de cehaletten payını almıştır. İnsanların "A"yı öğrenmeden "Z"ye atlama eğilimi, her şeyde olduğu gibi akvaryum hobisinde de vardır. Akvaryum hobisinde bazı kavramlar bilerek veya bilmeden başka kavramlar yerine kullanılmaktadır. Bunlardan en sık karşılaştığım durum, "balık koleksiyoncusu" olan kişilerin kendilerine "akvarist, akvaryum hobicisi" demeleridir. Aslında akvaristlik ve balık koleksiyonculuğu birbirinden çok farklı ve hatta birbirine tamamen zıt kavramlardır.

Şimdi de "akvarist" ile "balık koleksiyoncusu" arasındaki farklara değineceğim. Aslında bu ikisi sıklıkla birbirine karıştırılıyor. Balık koleksiyoncuları asla akvarist değildirler. Balık koleksiyonculuğu akvaristlikle bir ilgisinin olmadığı gibi, akvaristliğe tamamen zıt bir durumdur.

Akvaristlik (akvaryum hobiciliği) ile balık koleksiyonculuğu arasındaki farklar:

  • Akvaristler, besledikleri balıklarını "can" olarak görürler. Balık koleksiyoncuları için ise besledikleri balıklar genellikle kalem, çakmak, süs eşyası gibi bir maldır.
  • Akvaristler, besledikleri balıkların doğal yaşam alanlarını akvaryum ortamına taşımaya çalışırlar. En azından balıkların akvaryumda kendilerini rahat hissedebilecekleri bir dekor yaparlar (üretim ve karantina tankları bunun dışında tutulabilir). Balık koleksiyoncuları için ise dekorun bir önemi yoktur. Akvaryumun bir bütün olarak da önemi pek yoktur. Önemli olan balıktır, önemli olan meta açısından değerli olan balıktır (yani "can" olmayan, "mal" olan balıktır).
  • Akvaristler için balıklar ev hayvanıdır, dosttur. Balıklarla duygusal bağlar kurulur. Bu yüzden balıklar değerlidirler. Çok pahalı olmaları, çok ucuz olmaları hiçbir anlam ifade etmez. Balık koleksiyoncuları ise balıklarına önceden birilerinin belirlediği bir takım standartlara göre değer biçerler ("kuyruğu şöyle olursa, desenleri böyle olursa değerlidir" gibisinden standartlar). O standartlara uymayan balık (yani mal) beş para etmez bir balıktır (yani beş para etmez bir maldır).
  • Akvaristler, doğallıktan yanadırlar. Akvaryumlarını mümkün olduğunca doğaya uygun bir şekilde düzenlemeye çalışırlar. Balıkların da doğal görünmelerinden yanadırlar. Genleriyle oynanmış, çeşitli çaprazlamalarla hayatlarını rahat bir şekilde idare ettirmekte zorlanmaya başlamış ve ucubeleşmiş türlerden uzak dururlar (o türler çok para etse bile; long fin diye tabir edilen balıklar, kuyruklarını taşıyamayan lepistesler, gözleri dışarı pörtlemiş sazangiller, balon diye tabir edilen ve yüzmekte zorlanan canlı doğuranlar, içi görünen albinolar gibi). Balık koleksiyoncuları için ise doğallık aranan bir durum değildir. Hatta çoğunlukla makbul bir şey de değildir. Bir balık doğal formundan ve renklerinden ne kadar uzaklaşırsa (upuzun ve janjanlı adlara sahip olan zavallı lepistes varyeteleri gibi) o kadar değerlidir.
  • Akvaristler çevrecidir, hayvanseverdir. Balık koleksiyoncuları için ise para etmeyen bu tür olgular asla önemli değildir veya ilk öncelikli konular değildir.
  • Akvaristler; ekoloji, taksonomi, doğal yaşam alanları konusunda bilgilidirler veya bilgi sahibi olmaya çalışmaktadırlar. Balık koleksiyoncuları için ise bu tür şeyler pek önemli değildir. Balık koleksiyoncuları için önemli olan tek şey; besledikleri balıkların az bulunur olması, çok para etmesi, hilkat garibesi olarak nitelendirilebilecek derecede doğallıktan uzaklaşmasıdır.
  • Akvaristler, balıklarına işkence çektirmezler. Çünkü balıkları "can"dır. Balık koleksiyoncuları ise balıklarına işkence çektirme konusunda hiç çekinmezler. Hatta kedi-köpek güzellik yarışmalarının benzerlerini düzenleyerek balıklarının hayatlarını riske atmaktan da çekinmezler. Çünkü balıkları "mal"dır.

Ticaret ve hobi birbirine karıştırılmamalıdır

Ticaret ve hobi birbirine karıştırılmamalıdır

Ticaret ile hobinin birbirine karıştırılması en çok rahatsız olduğum konuların başında geliyor. Bu konuya sık sık değiniyorum. Değinmeye de devam edeceğim. 

Ticaret elbette suç değil. Buna karşı çıkmam mümkün değildir. Ancak, "ticaret" denen şey, "tüccar" olan kişiler tarafından yapılmalıdır. Tüccar olan kişi de bu işi kanunlara uygun olarak yapan, vergisini veren, ruhsat sahibi bir kişi olmalıdır. Bununla birlikte, bir hobicinin fazla üreyen balıklarını veya kullanmadığı malzemelerini normal bir fiyat karşılığında elden çıkarması da anormal bir durum değildir. Anormal olan şey, kendilerini "hobici/akvarist" olarak göstermeye çalışıp sürekli olarak forumlarda ilanlar vererek bir şeyler satan kişilerin durumudur.

Kendimden bahsedeyim biraz.

İnsanların arayıp da bulamadığı endler balıklarını isteyenlere hediye ediyorum (ama balıkları asla kargoya vermiyorum).

Pistia bitkisini parayla satanlar gördüm. Çok ürüyorlar, hediye ediyorum.

Gül, saz vesaire çok ürüyor. İsteyenlere hediye ediyorum.

Lepisteslerim... İsteyenlere hediye ediyorum.

Bazılarının 7-8 TL istedikleri platileri hediye ettim.

Çatır çatır yumurtlayan ve acayip yavru aldığım, gözüm gibi baktığım melek çiftini genç bir akvarist kardeşime karne hediyesi olarak hediye ettim (sonra o da üretmişti bunları).

Yaprakları neredeyse bir metreyi bulan, en az 40-45 yaprağı ve 4-5 yan kökü bulunan dev kripto bitkilerini eşe dosta hediye ettim.

Kan kırmızısı kiraz karideslerim sürekli ürüyorlar, isteyenlere hediye ettim.

Evimde şu anda 7, işyerimde 1 adet akvaryumum var. Görenler, duyanlar "Ne kadar para kazanıyorsun?" diye soruyorlar. Beş kuruş kazanmadığımı, hatta üste para verdiğimi söylediğimde şaşırıyorlar. "Para kazandırmıyorsa neden uğraşıyorsun?" diye soruyorlar. Pek çok kişinin dini imanı para olmuş, zevk aldığım bu uğraşımdan para kazanmıyor oluşum onları şaşırtıyor.

Nesli tehlikede olan bir balığımız var. Dünyada sadece bizim memleketimizde yaşıyor. Ben bunların koruma altına alınmaları için senelerdir uğraşıyorum. Epey de aşama kaydettik. Bazı kişiler, "Bunları akvaryum sektörüne kazandıralım, o zaman nesilleri kurtulur." diyorlar. Yani akvaryum sektörüne kazandırıp "para eden" canlılar haline getirirsek kurtulabilirlermiş... Nesilleri tehlikede olan canlılara bile ne yazık ki "para" açısından bakıyoruz.

Ben hediye ediyorum fazla üreyen canlılarımı. Veya en fazla akvaryumcu arkadaşıma götürüp yemle falan takas ediyorum nadiren.

Tercih meselesidir. Ben bu uğraşımdan hiç para kazanmıyorum. Umurumda da değil.

Peki, çok mu zenginim? Hayır... Kendi halinde bir adamım. Zengin değilim. Parayla da işim olmaz, ihtiyaçlarımı karşılayabildiğim sürece fazlasına hiç gerek yok.

Küçük yaşlardan beri tutkuyla bağlı olduğum hobimi de para denen pis şeyle kirletemem.

Kişisel görüşüm budur. Tercih meselesidir. Katılan katılır, katılmayanların canı sağ olsun. Ben hobiciyim, akvaristim. Tüccar olmadım. Belki uzun yıllar sonra emekli olduğumda düşünürüm, ama şimdi değil. "Gizli tüccar" olmaya da hiç niyetim yok açıkçası.

Bu bağlamda "profesyonel" ve "amatör" kavramlarına da değinmekte fayda var.

Birbirine karıştırılan kavramlardır. Birbirlerine tamamen zıt olmasına rağmen yanlış yerlerde kullanılan kavramlardır "profesyonel" ve "amatör" kavramları. Tıpkı "hobici/akvarist" ile "canlı koleksiyoncusu" kavramlarının birbirlerine karıştırılması gibi...

Bazen forum sitelerinde görüyorum, hobiye yeni başlayan arkadaşlar tecrübeli kişilere genellikle "profesyonel" diyorlar.

Ben de bu yakıştırmayla sık sık karşılaşıyorum. Bana da yanlışlıkla "profesyonel" diyenler oluyor.

İlk önce bu sözcüklerin sözlük anlamlarına değinelim.

Profesyonel: Yaptığı işi meslek haline getiren kişi. Bir işi kazanç sağlamak amacıyla yapan kişi. Uzman.

Amatör: Bir işi para kazanmak için değil, yalnız zevki için yapan, hevesli, meraklı kişi. Bir işi meslek alanı olmadan yapan kişi. Acemi.

Tanımlarda profesyonel kavramı için "uzman" ve amatör kavramı için "acemi" şeklinde açıklamalar da geçiyor. Bu açıklamalar olsa da fark etmez. Profesyonellik, "meslek, para kazanma" ile ilgilidir. Amatörlük ise "kişisel zevk, uğraş, hobi" ile ilgilidir.

Ben bir amatörüm. Amatör olmaktan da çok memnunum. Oldukça bilgiliyim, oldukça tecrübeliyim, ama ben bir amatörüm. Çünkü bu hobiyi para kazanmak amacıyla yapmıyorum.

Profesyonel olanlar; tüccarlardır, akvaryumcu dükkanı işletenlerdir, üretimhane işletenlerdir, para kazanmak amacıyla malzeme ve yem üretenlerdir.

Amatör olanlar ise sadece ve sadece hobicilerdir, akvaryumla sadece zevk için ilgilenenlerdir.

Burada sıkıntı, kendisini "akvarist" (akvaryumlarla hobi olarak uğraşan kişi) olarak tanıtıp da sürekli olarak internet üzerinden satış yapan kişilerdir. Bunlar genellikle akvaryumla ilgili forum sitelerinde ve sosyal medya ortamlarında satış yaparlar. Vergi vermezler, kira vermezler, elektrik veya su faturası da ödemezler, yanlarında adam da çalıştırmazlar. Dolayısıyla vergi veren, kira veren, elektrik ve su faturası ödeyen, yanında adam çalıştıran akvaryum dükkanı sahipleri bu heriflerle rekabet edememektedir. Uzun vadede akvaryum hobisi akvarist görünümlü tüccarlar tarafından baltalanmaktadır.

Yıllardır bu kavramların tanımını yaparak bunun mücadelesini veriyorum. Hobici/akvarist, canlı koleksiyoncusu, tüccar kavramları sık sık birbirine karıştırılıyor. Bunlar birbirine benzer gibi görünseler de, birbirine sıklıkla karıştırılsalar da, aslında birbirinden farklı (hatta birbirine zıt) kavramlardır.

Yeri gelmişken; hobici/akvarist, canlı koleksiyoncusu, tüccar kavramlarına da bir açıklık getirelim.

Hobici/akvarist: Akvaryumlarla "hobi" anlamında ilgilenen kişilerdir. Canlılara "mal" gözüyle bakmazlar, "canlı" olarak bakarlar. Akvaryum işinden para kazanmazlar; sadece ürettikleri canlıları veya ellerinde fazlalık olarak kalmış malzemeleri bazı şeylerle takas ederler veya piyasanın çok altında ücrete satarlar (nadiren).

Canlı koleksiyoncusu: Sıklıkla hobicilerle karıştırılırlar. Canlı koleksiyoncuları için ana kriter "canlının az bulunan bir tür, varyete, ırk" olmasıdır. Bazı noktalarda tüccarlara yakındırlar. Bir canlının değeri, az bulunması ve fiyatıyla ölçülür.

Tüccar: Akvaryum işinden para kazanan kişilerdir. Akvaryumcular, üretimhane işletenler gibi... Bu işten geçim sağlayanların dışında (yani ruhsatlı olarak, vergisini vererek bu işi yapanların dışında) para kazanmak amacıyla akvaryumla ilgilenen veya bu işi bir gelir kaynağı olarak benimseyen, ancak kendisini "amatör, hobici, akvarist" sanan ve öyle yutturmaya çalışan tüccarlar da bir hayli fazladır (gizli profesyoneller).

Ben hobici/akvarist olan biriyim. Bu işten para kazanmam. İnsanların 10-15 TL istedikleri balıkları ben hediye ederim. İnsanların parayla sattıkları bitkileri ben -bazen üste kargo ücreti bile ödeyerek- ihtiyaç sahiplerine gönderirim.

Tüccarlığa (yani ruhsatlı olarak, vergisini vererek bu işi yapanlara) karşı değilim. Ama akvaryum hobisi ile profesyonel anlamda ilgilenen birinin kendisine "amatör" demesine ve kendisini "akvarist, hobici" olarak tanımlamasına karşıyım. Şunu da ifade etmek isterim ki bir insan zevk için akvaryum ile uğraşıyorsa, piyasadaki fiyatlardan daha ucuza satmalıdır elindekileri. Ama biz ne yazık ki tüccar (vergi veren ve ruhsatı olan kişi; akvaryumcu, petşop sahibi, üretimhane sahibi) olmadığı halde bir kalemde binlerce TL'lik canlı ve malzeme satanlara, balık satıp bir de kredi kartına 5-6 taksit yapanlara, piyasada 5 TL'ye bulunan balıkları 15-20 TL'ye satmaya kalkışanlara sıklıkla rastladık.

Canlı koleksiyonculuğu ise akvaristlikle hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır. Canlı koleksiyonculuğu başka bir şeydir.

Sivrisinek balığı (Gambusia affinis, Gambusia holbrooki)

Sivrisinek balığı (Gambusia affinis, Gambusia holbrooki)

Anavatanı Florida'dan Orta ve Güney Amerika'ya kadar uzanan tatlı sulardır. "Gambusya" olarak da anılırlar. Birçok türü vardır, ama ülkemizde en çok Gambusia affinis ve Gambusia holbrooki türleri bilinmektedir. Bu yazıda anlatılan balık, Gambusia affinis ve Gambusia holbrooki türleridir (aralarında çok fark yoktur).

Doğal olarak yaşadıkları Amerika kıtasının çeşitli bölgelerinden, dünyanın farklı yerlerine sivrisineklerle mücadele amacıyla götürülmüş olan bu balıklar aslında akvaryum balığı değildirler ama akvaryumlarda bakılmaları için hiçbir sakınca yoktur.

Oldukça sağlam yapılı ve çok kolay üreyebilen gambusya, çok çeşitli su özelliklerine uyum gösterebilir. 15-30°C arasındaki ısı diliminde yaşayabilirler. pH 5-8 arasında olabilir. 15-20 litrelik küçük akvaryumlarda dahi üreyebilirler.

Gambusya balığının erkeği 4 cm. civarında iken dişisi 6 cm. boya ulaşabilir. Erkeklerinde gonopod bulunur ve dişilerden daha ufaktırlar. Dişileri aynı lepistes dişilerine benzer ama daha soluk renkli veya alacalı olabilir. Erkekleri de yabani lepisteslere benzer ama farklı olarak renkli değildirler, kuyrukları daha basittir. Gri-yeşil arasında renkleri vardır.

Yurdumuzda da çeşitli sulak alanlara, bataklıklara, küçük derelere ve gölcüklere sivrisineklerle mücadele etmek için bırakılmışlardır. Çeşitli iklim şartlarına uyum gösterebildiği için ülkemizdeki sulak alanlarda da üremişlerdir (mesela ben Samsun'da bulunduğum yerdeki tatlı sularda bunlardan onbinlercesini gördüm).

Dişi gambusya, her ay 20-50 arasında yavru dünyaya getirir. Yavrular doğduklarında çok küçüktürler. Gambusyalar kendi yavrularını yiyebilirler. Bu yüzden üretim için bitkili bir tank kullanmakta fayda vardır. Yavruluklar da kullanılabilir. Yeni doğan yavrular artemia, sivrisinek larvaları ile beslenebilirler. 2-3 ayda üreyebilecek olgunluğa gelen gambusyalar diğer poeciliidae üyelerine göre daha saldırgandırlar.

Gambusyalar, etçil ağırlıklı beslenirler. Yosun gibi bitkisel ürünleri yeseler de asıl gıdaları böcek larvalarıdır. Özellikle sivrisinek larvalarına kesinlikle dayanamaz.

Bazı akvaryumcularda lepistes diye satılmakta olan gambusyalar, lepistese çok benzerler. Özellikle dişileri hemen hemen aynıdır. Ama çok küçük farklar vardır. dişi lepistesin burnu, dişi gambusyanın burnuna oranla daha küttür. Dişi gambusyanın burnu daha sivridir. Ayrıca gambusyaların kuyruklarında bir dizi benekler olabilir. Lepistes dişilerinde ise bu şekilde beneklere rastlanmaz. Bir diğer fark da dişi gambusya erkek lepistese karşı çok saldırgan bir tutum içindedir. Erkek lepistes de dahil, akvaryumdaki tüm lepistesleri öldürebilirler.

Gambusya, yakın akrabası olan bazı balıklarla melezleşebilir ve yavru alınabilir. Lepistes en yakın akrabası olarak bilinse de Gambusia cinsinin yakın akrabaları plati ve kılıçkuyrukların da dâhil olduğu Xiphophorus cinsidir. 
Hangi balıklarla bir arada beslenebilir? Birbirlerine küçüklükten itibaren alıştırıldıkları taktirde doğadan alınan gambusyalarla akvaryumlardaki lepistesler bir arada tutulabilirler. Çok saldırgan olmayan balıklarla bir arada beslenebilirler. Ama genellikle akvaryumlarda bakılmadığı için küçük bir akvaryumda sadece gambusyalardan oluşan bir grup halinde bakılmaları önerilir.

Hangi balıklarla bir arada olmamalıdırlar? Genellikle akvaryumcularda bulunmazlar, bulunanları da doğadan alınmış olan gambusyalardır. Bu yüzden den kendilerinin bağışıklık kazandıkları bir çok parazit ve zararlıların taşıyıcısı olabilecekleri için özellikle hassas balık türleriyle kesinlikle bir arada bakılmamalıdırlar. Scalare, neon tetra gibi balıklarla bir arada bakılmamalıdırlar.






Bilinen tüm Gambusia türlerinin listesi:

  1.     Gambusia affinis
  2.     Gambusia alvarezi
  3.     Gambusia amistadensis
  4.     Gambusia atrora
  5.     Gambusia aurata
  6.     Gambusia baracoana
  7.     Gambusia beebei
  8.     Gambusia bucheri
  9.     Gambusia clarkhubbsi
  10.     Gambusia dominicensis
  11.     Gambusia echeagarayi
  12.     Gambusia eurystoma
  13.     Gambusia gaigei
  14.     Gambusia geiseri
  15.     Gambusia georgei
  16.     Gambusia heterochir
  17.     Gambusia hispaniolae
  18.     Gambusia holbrooki
  19.     Gambusia hurtadoi
  20.     Gambusia krumholzi
  21.     Gambusia lemaitrei
  22.     Gambusia longispinis
  23.     Gambusia luma
  24.     Gambusia manni
  25.     Gambusia marshi
  26.     Gambusia melapleura
  27.     Gambusia monticola
  28.     Gambusia myersi
  29.     Gambusia nicaraguensis
  30.     Gambusia nobilis
  31.     Gambusia panuco
  32.     Gambusia pseudopunctata
  33.     Gambusia punctata
  34.     Gambusia puncticulata
  35.     Gambusia regani
  36.     Gambusia rhizophorae
  37.     Gambusia senilis
  38.     Gambusia sexradiata
  39.     Gambusia speciosa
  40.     Gambusia vittata
  41.     Gambusia wrayi
  42.     Gambusia xanthosoma
  43.     Gambusia yucatana
  44.     Gambusia zarskei

Akvaryumda biyolojik filtrasyon ve azot döngüsü

Akvaryumda biyolojik filtrasyon ve azot döngüsü

«09 Haziran 2012, 15:20:33 tarihli arşivimizden»

Akvaryumda biyolojik filtrasyon ve azot döngüsü

Dünya ekosisteminde çeşitli döngüler vardır ve yaşam bu döngülere bağımlı olarak devam eder. Su döngüsü, oksijen döngüsü, karbon döngüsü gibi... Bu başlıkta akvaryum ekosistemlerimizi birinci dereceden etkileyen "azot döngüsü" ve "biyolojik filtrasyon" üzerinde duracağım.

Akvaryumda azot döngüsü nedir?

Balıkların yaptıkları solunum ve dışkılama sonucunda saldıkları maddeler, fazla yemlemeyle birlikte oluşan artık yemlerden salınan maddeler, kopan veya çürüyen bitki parçalarından salınan maddeler akvaryumdaki bir takım faydalı bakteriler tarafından zararsız hale getirilirler. Bu işlem sonucunda ortaya çıkan daha az zararlı maddeler, akvaryumdaki bitkiler tarafından besin olarak kullanılırlar veya akvaryumun bakımını yapan kişi tarafından dip çekimiyle akvaryumdan uzaklaştırılırlar. Bu döngüye kısaca "akvaryumda azot döngüsü" denir.

Burada dikkat etmemiz gereken üç zararlı madde vardır: Amonyak, nitrit, nitrat... Kimya biliminde amonyak maddesi NH3, nitrit maddesi NO2, nitrat maddesi de NO3 olarak adlandırılır.

En zararlı madde amonyaktır. Nitrit, amonyaktan daha az zararlıdır. Nitrat da zararlı olmakla birlikte, bu ikisinden daha az zararlıdır.

Biyolojik filtrasyon nasıl gerçekleşir?

Taban malzemeleri arasında faydalı bakteriler vardır. Akvaryum ilk kurulduğunda bakteri yoğunluğu fazla değilken, zaman geçtikçe faydalı bakteriler taban malzemelerinin arasında yuvalanırlar (filtre içine ve çeşitli elemanların üstünde de yuvalanırlar).



Dikkat ederseniz ilk kurulan akvaryumda taban malzemesinin üstü de altı da aynı renktedir. Aradan zaman geçtikten sonra taban malzemesinin alt kısımları daha koyu bir renge kavuşur, balçık veya mil benzeri çamursu bir maddeyle dolmaya başlar.


Taban malzemelerinin en alt kısımlarında genellikle oksijensiz ortamda yaşayan faydalı bakteriler bulunur. Biraz daha üst kısımlarda ise oksijenli ortama ihtiyaç duyan faydalı bakteriler bulunur.

Faydalı bakteriler; balıkların yaptıkları solunum ile, artan yemlerle, dışkılarla, bitki kalıntılarıyla oluşan zararlı maddeleri etkisiz hale getirirler. Bazıları amonyak maddesini nitrite çevirirler, bazıları nitriti nitrata çevirirler. Amonyak en zehirli maddedir. Nitrit amonyak maddesine göre daha az zehirlidir. Nitrat ise bu ikisinden daha az zehirlidir. Son olarak nitrit maddesini de akvaryumdaki bitkiler kullanırlar veya bu maddeyi düzenli dip çekimleri ile bizler akvaryumdan uzaklaştırırız.

Tüm bu döngüye "azot döngüsü" denir. Akvaryum ortamında buna "biyolojik filtrasyon" da denir.

Amonyak, nitrit, nitrat odaklı balık zehirlenmelerine dikkat!

Genelde yeni kurulan akvaryumlarda görülen bir durumdur. Yeni kurulan bir akvaryumda faydalı bakteriler yeterli sayıda olmadığı için zararlı maddeler sürekli ve büyük bir hızla birikmeye başlarlar. Yeni kurulmuş bir akvaryuma kapasitesinin çok üstünde balık salarsanız bu maddelere bağlı balık zehirlenmeleri kaçınılmaz olur.

Bazen eski akvaryumlarda da bu döngü sarsılabilir ve buna bağlı zehirlenmeler meydana gelebilir. Bu gibi durumların başlıca sebepleri; taban malzemesinin fazlaca kurcalanması, mevcut ve çalışır vaziyette olan filtre sisteminin uzun süre durdurulması, akvaryuma birden çok fazla yem atılması gibi durumlardır.

Bu tür zehirlenmelerin belirtileri genelde renk solması, hareketsizlik, iştahsızlık, ani hareketler, sağa sola sürtünme şeklindedir.

Bu gibi durumlarda %30 ile %50 arasında dip çekimi ve su değişimi önerilir. Bazı durumlarda tuz da önerilir. Ama çöpçü, vatoz ve tetra türlerinin yaşadığı akvaryumlarda ben tuz önermiyorum.

Balık ve stres

Balık ve stres
«15 Nisan 2009, 11:55:04 tarihli arşivimizden»


Balık ve stres

"Stres" kavramı, pek çoğumuz için bilindik bir kavramdır. Günlük yaşamımızda sıkça duyduğumuz bir kavramdır. "Strese girdim, bu durum bende stres yarattı, stresten kurtulmak için şöyle yapıyorum" diye konuşmalar yaparız. Ve stresin yarattığı durumlardan kurtulmak için çeşitli kişisel teknikler geliştiririz. Kimimiz spor yapar, kimimiz kendini sanata verir, kimimiz müzik dinler. Ve esasen akvaryum hobisi de insenlerin streslerini üzerlerinden atmak için başvunduğu yöntemlerdendir. Doğal bir akvaryum, sağlıklı canlılar, güzel bir görüntü genellikle günlük yaşamımızda edindiğimiz stresi biraz olsun atmamızı sağlar.

Stres kavramının en basit ve genel tanımı şudur: Çevreden bireye yöneltilen, onda kaçınılmaz ve otomatik denebilecek bir gerilim yaratan olaylara stres denir. Tanım kaynağı; Yrd. Doç. Dr. Zülal ERKAN'ın stres tanımıdır.

Yani stres; sürekli olarak değişen çevremize uyum sağlamaya çalışırken yaşadığımız fiziksel ve duygusal zorlanmaların bir yansımasıdır.

Peki, ya akvaryumlarımızdaki balıklarımız bir şekilde strese girdiyse? Bunu nasıl anlarız? Neler yapabiliriz, ne gibi önlemler almalıyız?

Bu başlıkta, bu sorulara kendimce cevaplar aradım. Stres konusu, psikoloji, davranışlar mesleğim gereği direkt olarak benim alanıma girmekte zaten.

Aşağıdaki noktalar, pek çok balık türü için geçerlidir. Unutulmamalıdır ki stres unsuru tüm canlıların vücut dirençlerini sarsabilir, bağışıklık sistemini zayıflatabilir ve bünyeyi hastalıklara karşı korumasız hale getirir.

I - Akvaryum balıklarının strese girme nedenleri:
1- Hacim ve dekor: Akvaryumun hacmi, olması gerekenden küçük ise balık strese girer. Akvaryum ortamı, her ne kadar doğanın birebir taklidi olarak hazınlansa da sonuçta yapay bir ortamdır. Kapalı bir sistemdir. Ancak "nasıl olsa %100 doğa gibi olamaz" diye kestirip atamayız. Akvaryumu, beslediğimiz balığın ihtiyaçlarına göre düzenlemeliyiz. Ve dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri de hacimdir. Genellikle balıklar için "balık boyuna göre hacim" kıyaslamaları ve hesaplamaları yapılmaktadır. Benim şahsi görüşüm, bu tür bir hesaplamanın yanlış, daha doğrusu eksik olacağı şeklinde. Yani atıyorum; "şu kadar cm boyunda olan şu kadar sayıdaki balık için en az bu kadar litrelik bir akvaryum gerekir" gibi bir çıkarım, bana göre eksik bir çıkarımdır. Şunu önemle belirtmeliyim; akvaryum ne kadar büyük ise o kadar iyidir. Beta balıklarını "nasıl olsa bizim soluduğumuz havayı da su yüzeyinden soluyabiliyorlar" diye küçücük akvaryumlara tıkmanın, lepisteslerin boyları ufacık oluyor diye küçücük akvaryumlarda yaşatmaya çalışmanın alemi yoktur. Unutmamalıyız ki balıklar doğada içi su dolu birkaç litrelik küçük çukurlarda yaşamıyorlar. Akvaryum hacminde; balığın türü, sayısı, dvranışları önemli paya sahiptir. Yetersiz hacimdeki bir akvaryum, balığı strese sokan ana etkenlerden biridir.


2- Su şartları: Su şartları balık için uygun değilse, bu da bir stres nedenidir. Suyun sertliği, pH'ı, balıklrın hayatını ve sağlıklarını etkileyen unsurlardan biridir. Bundan dolayı su şartlarını mümkün olduğunca balıkların ihtiyaçlarına göre belirlememiz gerekmektedir. Bu, balıkların sağlıklarına (üremeden tutun da görünüşlerine kadar) direkt etki eden bir unsurdur.

3- Beslenme: Balıkların beslenmeleri düzensiz ise veya yetersiz ise bu da stres nedenidir. Bazı balıklar etçil, bazı balıklar otçul, pek çok balık ise hepçil (hem etçil, hem otçul) beslenirler. Doğada pek çok çeşitli besinler alan balıklar, akvaryum ortmında da -doğadaki kadar bol ve çaşitli olmsa da- benzer şekilde gıda almalıdırlar. Beslenme, balıkların sağlıklı olmalarından üremelerine kadar etkisi olan bir durumdur. Akvaryumlarımızda bu konuda önerilerim kısa kısa şu şekildedir:

* Beslediğiniz balık türlerine uygun besin türleri olması şartıyla en az 8-10 yem çeşidini taze olarak elinizin altında bulundurun.

* Balıklarınızı tek tip beslemeyin. Günün çeşitli öğünlerinde farklı besinler verin.

* Günde 2 veya 3 kez çok yem vermeyin. Bunun yerine günde 5-6 kez azar azar yem verin.

* Düzenli vitamin takviyeleri yapın.

* Haftada bir gün balıklarınıza her zamankinden daha az yem verin, ya da hiç yem vermeyin. Bu, onların sindirim sistemlerini rahatlatacaktır.


4- Türler: Akvaryumdaki balık türlerinin uyumsuzluğu da stres durumunu etkileyen unsurlardandır. Birbiri ile uyumsuz türleri bir arada beslemeyin. Bazı balık türleri, etraflarında hızlı hareket eden balık türlerinden rahatsız olabilirler. Saldırgan balık türlerini kesinlikle sakin balık türleri ile bir arada beslemeyin.

5- Diğer unsurlar: Bunlardan kısa kısa bahsedeyim.

* Akvaryumdaki çok aşırı sirkülasyon da strese neden olabilir. Yani filtrenizi, balıkların ihtiyaçlarına ve akvaryumun hacmine göre seçin.

* Balıklarınızın davranışlarını iyi bilin. Yani bazı balıklar sürü/grup halinde mutlu olurlar. Bazıları ise tek veya daha az sayıda türdaşı ile birlikte yaşamaktan hoşlanır.

* Aydınlatmanın çok fazla olması da balıkları strese sokar. Uygun bir aydınlatma kullanın.

* Balıklarınız zaman zaman saklanıp dinlenebilecekleri alnlar oluşturun. Bu, türe göre değişir. Kayalık bir alan, yoğun bitkilerin bulunduğu bir alan, ağaç kökleri ile kaplı bir alan olabilir.


II - Balığın strese girip girmediğini anlamanın yolları, balıklarda stres belirtileri:

Strese giren balık, çeşitli davranışlarla bunu belli eder. Bazıları şu şekildedir, hemen hemen tüm balıklar için (lepistes de dahil) geçerlidir:

* Akvaryumda bir aşağı, bir yukarı doğru hareket ederler. Bu hareket, süreklidir, durmaksızın bir aşağı, bir yukarı inip çıkarlar. Bu durum saatlerce ve hatta günlerce devam edebilir. Genellikle bir akvaryuma yeni bırakılan balıklarda olur. Geçici bir durumdur. Eğer akvaryum her şeyi ile uygun bir akvaryum ise bu durum kısa sürede kendiliğinden geçecektir. İlerleyen zamanlarda balığınız normal davranışlarına (kumları eşelemeye, çeşitli ufak tefek nesneleri ağızlarına alıp tükürmeye, sakin sakin dolaşmaya) devam edecektir.

* Tedirgin bir halde yüzerler. Bunu hareketlerinden anlayabilirsiniz. Hızlı hızlı solunum yaparlar. Ön yüzgeçlerini çoğu zaman net görmek olanaksız olabilir. Akvaryuma yaklaştığınızda hızla kaçıp kendilerini sağa sola vurabilirler ve saklanacak bir yer ararlar. Tedirginliklerini her hallerinden belli ederler.

* Bazı durumlarda bazı balıkların renkleri çok açılır veya çok koyulaşır. Bu da bir stres belirtisidir. Bu durum bazı balık türlerinde (diskus gibi) çok daha belirgindir.

* Su yüzeyinde sıçrama davranışları ve ani hareketler yapabilirler.

* Sürekli saklanma eğiliminde olabilirler. Gerçi bu durum, bazı türlerin (vatoz, makrakanta gibi) doğal davranışlarındandır.

* Strese giren balıklarda yem almama davranışları görülebilir.

III - Stresin balıklara zararları:

Strese giren balık, hastalıklara karşı korumasız hale gelir. Bu, insanlar da dahil tüm canlılar için geçerlidir. Stres, vücudun direncini azaltır. Balıklardaki en belirgin stres etkisi ise balığın derisindeki koruyucu mukoza tabakasının azalmasıdır. Bu durumda en basitinden beyazbenek başta olmak üzere pek çok hastalığa davetiye çıkarılmış demektir.

IV - Önlemler:

Stres durumunu gidermeye çalışmaktansa, strese neden olabilecek durumları en baştn bertaraf etmek en uygunudur.

Özetle şunları yapmalısınız:

* Uygun hacimde bir akvaryum kullanın.

* Uygun su şartları sağlayın.

* Balıklarınızı kaliteli besinlerle, uygun besinlerle besleyin.

* Birbiri ile uyumlu balık türlerini bir arada bulundurun.

* Akvaryuma çok gerekmedikçe el-kol sokmayın.



Karantina tankı ve karantina uygulaması

Karantina tankı ve karantina uygulaması

«25 Haziran 2008, 00:41:22 tarihli arşivimizden»

Karantina tankı ve karantina uygulaması

Karantina tankı, yeni başlayan hobiciler tarafından genellikle pek önemsenmeyen ama çok önemli olan bir konudur.

Neden karantina tankı?

Kendimden biliyorum, bundan 14-15 yıl önce 50-60 kadar balığım vardı ve gözüm gibi bakıyordum onlara. Birgün akvaryumcuda bir balık gördüm. Son derece sağlıklı idi. Hemen aldım. Eve ötürdüm ve ana akvaryuma bırakıverdim. Her şey güzel gidiyordu. Akşama doğru bu balık durgunlaşmaya başladı. Ertesi günün sabahında yeni aldığım balığım da dahil olmak üzere birkaç balığımı ölmüş halde buldum. Diğerlerinin birçoğu ise halsizdi. Bazıları dipte duruyordu, bazıları yüzeyde sallanıyordu. Bazıları da taklalar atıyordu. Ne yapacağımı bilemedim. O günün akşamında, tüm balıklarım ölmüştü.

Daha sonra, karantina tankı diye birşeyin var olduğunu öğrendim. Yaşadığım olay, bana çok büyük bir ders olmuştu. Akvaryumuma, karantina uygulamadan hiçbir şekilde balık sokmamaya karar vermiştim.

Karantina akvaryumunun önemi, yukarıda aktardığım örnekte de anlaşılmakta sanıyorum. "Neden karantina akvaryumu?" sorusuna verilebilecek en iyi yanıt şudur: Akvaryumcuda sağlıklı görünen bir balıkta hastalık olabilir. Hastalığın başlangıcı olabilir. Ve siz onu eve getirir getirmez ana akvaryumunuza salarsanız büyük ama çok büyük bir risk almışsınız demektir. Yeni balığınız hasta ise, yeni başlamış bir hastalık ise, siz de bunu fark edememişseniz, bir de bulaşıcı bir hastalık ise; ana akvaryumunuzdaki tüm balıklarınızı kaybedebilirsiniz. Bu yüzden de her hobicinin elinin altında, beslediği türlere uygun olarak en az 1 tane karantina tankının olması gerekir.

Karantina tankının hacmi ne kadar olmalıdır?

Standart bir karantina tankı, 30-40 lt.lik olabiir. Tabi bu, karantinaya alınacak balığın türüne göre değişir. Örneğin; lepistes, neon tetra, corydoras gibi küçük yapılı balıkların (15-20 adet) karantina işleminde 30-35 lt.lik bir tank yeterli olabilir. Ama cichlid türleri ve iri characinler gibi büyük yapılı balıklarda 30-40 lt.lik karantina tankı yetersiz olabilir.

Karantina tankında neler olmalıdır?

Karantina tankı, adından da anlaşılacağı üzere, geçici olarak kurulmuş bir tanktır. Yani estetik bir önemi yoktur. Yeni alınan balık, bu akvaryumda bir süre gözlem altında tutulup ana akvaryuma aktarılır. Bu yüzden de karantina tankları sade olmalıdır. Balığın hayatını devam ettirecek ekipmanlar dışında herhangi bir şey olmamalıdır. Bunlar; hava pompasına bağlı basit bir sünger filtre, balığın türüne göre bir ısıtıcı ve balığın kendini rahat hissetmesi için küçük bir kütük veya küçük birkaç çakıl olabilir. Veya, plastik birkaç bitki ekleyebilirsiniz. Işıklandırma da küçük bir ekonomik floresan ile yapılabilir.

Karantina süresi ne kadar olmalıdır?

En az 24 saat olmasının gerektiği söylense de 7 günlük bir karantina çok daha garantilidir. Karantina tankınızın özelliklerine göre bu süreyi 1 aya bile çıkarabilirsiniz. Yani karantina uygulamasının süresi, balığın hastalıklı olmadığına kanaat getirdiğiniz ana kadardır. Ben, en az 1 hafta veya 10 günlük bir karantina süresini tavsiye ederim.

Karantina tankı örneği:

En bilinen ve en yaygın balık hastalıkları

En bilinen ve en yaygın balık hastalıkları

«06 Ekim 2007, 14:48:14 tarihli arşivimizden»


Beyazbenek

Hastalığa neden olan etken, bir tür parazittir. Bilimsel adı "Ichthyophthirius multifiliis"tir. Bu parazit, balıkların olduğu her ortamda vardır. Ama sağlıklı bir balığa kolay kolay saldıramaz. Çünkü sağlıklı bir balığın derisindeki salgılar kusursuzdur. Tabii ki normal koşullarda...

Koşullar zorlaştığında balık strese girer. Akvaryumdaki aşırı kalabalıklık, tank hacminin yetersizliği, suyun bozulması, uyumsuz türlerin bir arada bulunması, akvaryumun dengesini bozacaktır. Ve bu koşullarda balıklar da strese girecektir. Strese giren balığın derisindeki salgı (mukoza) zayıflar ve balık, bu parazitlerin saldırılarına karşı korunmasız hale gelir.

Bu hastalığa neden olan en önemli etkenlerden biri de ani ısı değişimleridir. Günlük 3-5 C ani ısı değişimleri, balığın derisindeki salgılara zarar verir. Bu durumda da balık, bu parazitin saldırılarına maruz kalacaktır. Ani ısı değişimleri, balıklarda başka rahatsızlıklara da neden olabilir.

Hastalığın belirtilerini aşama aşama anlatalım:

İlk aşamada herhangi bir belirti gözlenmez. Balıklar, akvaryumdaki çeşitli nesnelere sertçe sürtünürler. Derilerindeki kaşıntıdan rahatsız olduklarından bunu yaparlar. Ama her sağa-sola sürtünme hareketi de beyazbenek hastalığı anlamına gelmemeli. Sudaki nitrat fazlalığı da balıkların bu haeketleri yapmalarına neden olur.

İkinci aşamada balıklar saklanmaya başlarlar. Bitkilerin arasına saklanırlar sürekli. Bu aşamanın sonlarına doğru yüzgeç ve kuyruklarını kısarlar. Bunu da hemen iştahsızlık takip edebilir.

Son aşamada ise ince, şeker kristali görünümünde beyaz-gri renkli benekler görülür. İlk önce birkaç tane olan benekler hızla balığı kaplar. Kısa sürede bütün vücuda (yüzgeçler ve kuyruk da dahil) yayılır. Burada şunu belirtmekte yarar vardır; bazı balık türlerinde (örneğin Mbuna grubu Malawi cichlidlerinde) pullar çok sık olduğundan beyaz renkli benekler gözlemlenemeyebilir.

Tedavi nasıl olmalıdır?

Bu paraziti yok etmek, balığın vücudundayken mümkün değildir. Parazit, bir zür zırhla kaplıdır ve suya katılan herhangi bir kimyasal, bu durumda hiçbir işe yaramayacaktır. Bu durumda, bu parazitlerin bir şekilde balığın vücudundan ayrılmalarını sağlamak gerekir. Bunun da tek yolu ısı yükseltilmesidir. Isı yükselince bu parazitler üreme amacıyla balığın vücudundan ayrılırlar ve akvaryumun taban kısmında kistler oluştururlar.

Tedavi sırasında ısı yükseltme işlemi dikkatli yapılmalıdır. Ani bir şekilde yükseltmemek gerekir. Günde 2 C kadar ısı yükseltilmelidir. Birkaç gün sonra 29-30 C ısıya getirilir. Bu aşamada, birkaç gün içinde balıklarda benek kalmayacak veya fark edilir şekilde azalacaktır. Bu aşamada bir hortumla dipten su çekmek (%50 civarında) faydalı olur. Çekilen suyun yerine yenisini eklerken, eklenen suyun akvaryumdaki suyla aynı ısıda olmasına dikkat etmek gerekir. Ve bu işlemden sonra 100 lt.ye 1 ampul hesabı Bemiks vitamin kompleksi uygulamak faydalı olacaktır. Bu ilacı eczanelerde 3-5 YTL.ye bulabilirsiniz, B vitamini kompleksidir ve deriye iyi gelmektedir. Aslında normal koşullarda da ayda 1 kez 100 lt. suya 1 ampul Bemiks uygulamakta fayda vardır.

Isı 29-30 C'de 1-2 gün kaldıktan sonra, yine aynı şekilde günde 2 C kadar düşürerek birkaç gün içinde 24 C civarına getirilir. Bu aşamada da dipten su çekmek ve dinlenmiş su (akvaryumdaki suyla aynı ısıda tabi) eklemek yeterli olacaktır.

Bu işlemi 1-2 hafta uyguladığınızda hastalık büyük ölçüde ortadan kalkacaktır.

Bu tedavide dikkat edilmesi gereken bazı ayrıntılar ise şunlar:

1- Isı yükseldikte sudaki çözünmüş oksijen oranı düşer. Bundan dolayı bir hava pompası ve havataşı ile akvaryuma fazladan bir oksijen takviyesi yapmak gerekecektir.

2- Bu hastalıkta tuz kullanmanızı önermem. Çünkü balıkların derilerindeki mukoza zaten hastalıktan dolayı zarar görmüştür ve tuz da bu zararı artıracaktır.

3- Filtreyi kesinlikle kapatmamak gerekir (sadece hastalıkta değil, normal koşullarda da filtre sürekli çalışır halde olmalıdır).

Beyazbenek hastalığına yakalanmış bir neon tetranın kuyruğu:

Oodinium

Oodinium hastalığına yol açan canlı bir protozoan mı yoksa algae mi bilemiyorum; okuduğum ve göz attığım birçok kaynakta her ikisi de yazmış.

Bu canlının yapısında uzantılar olduğu için protozoandırlar, ancak yeşil klorofil pigmentlerine sahip olduğu için de daha çok algae olarak sınıflandırılırlar.

Balığın en yumuşak dokusuna (çoğu zaman da solungaçların iç kısımları) uzantılarını yerleştirir ve içinde bulunan renk pigmentleri ile ışığı kullanarak dokuyu yiyeceğe çevirir. Bu durumda oodinium hastalığında bence ışıklandırmaya dikkat etmek gerekiyor. İlk 6-8 saat içinde balık hızlı hızlı nefes alıp vermeye başlıyor çünkü canlı solungaçlara saldırıyor.

Bu canlı, aracı bir canlı olmadan yaşamını sürdüremiyor. Ama bazı durumlarda aracı canlı olmadan kendi başına 1 ay kadar yaşayabiliyormuş. Bu durumda akvaryumumuza yeni bir balık eklemeden önce bu riski göze almalı ve bence en az 1 ay karantina süresi koymalıyız. Beyazbenek hastalığına sebep olan protozoa ise balıksız bir ortamda en fazla 3 gün yaşayabiliyor.

Oodinium hastalığına yakalanmış bir makrakanta balığı:

Columnaris

Columnaris hastalığına neden olan bakteri, Kuzey Amerika kökenli bir bakteridir ve çoğunlukla bu bölgede yaşayan veya anavatanı Kuzey Amerika olan balıklarda görülür.

Çoğunlukla canlı doğuran türlerinde ve soğuk su balıklarında görülür.

En çok görüldüğü canlı doğuran türünün moliler ve platiler olduğu ve başka kıtalara özgü balıkları ise pek etkilemediği bildirilmekte.

Kuyrukta sararmalar ve vücudun bazı yerlerinde pamuğumsu oluşumlar şeklinde görülür. Bu mantarla da karıştırılabilir ama mantarın da birçok türü var. Bu bulguların yanında renk solmaları ise başka bir belirti. Küçük yapılı balık türlerinde ise (lepistes gibi mesela) daha çok deri üzerindeki ülserler halinde kendini gösterir.

Tedavi olarak; balığın ayrı bir akvaryuma alınıp pH düşürme ve antibiyotik takviyesi önerilmekte.

Columnaris hastalığına yakalanmış bir beta:

Dropsy

Dropsy hastalığında ilk dikkat etmeniz gereken şey balığın pullarıdır. Balık şişmeye başladığından pulları da kabarmaya başlar.

Dropsy hastalığına neden olan etkenler; kötü su şartları, stres, ani pH değişiklikleridir. Bu 3 etken balıkta suyun sindirim sisteminde birikip bu bölgede zehirli gazlar oluşmasına neden olur. Bu da beraberinde sindirim sisteminde bakteriyel hastalıklara neden olabilir. Balık vücudundan çıkardığından daha hızlı su yuttuğu için karın bölgesi şişer.

Antibiyotik içeren yemler ve C vitamininin etkili olduğunu okumuştum. Bu hastalıkta balığın beslenmesine azami özen göstermek ve mümkünse ayrı bir tedavi tankı kullanmak gerekiyor.

Dropsy hastalığına yakalanmış bir plati:

Kılıçkuyruk (Xiphophorus helleri)

Kılıçkuyruk (Xiphophorus helleri)

«28 Nisan 2007, 02:42:51 tarihli arşivimizden»


Kılıçkuyruk (Xiphophorus helleri)

Platinin çok yakın akrabasıdır. Anavatanı Orta Amerika'nın tatlı sularıdır. İnce uzun balıklardır. Erkekleri kuyruk hariç 10 cm. ve dişileri 12 cm. kadar büyüyebilir. Erkekler dişilerden daha ince yapılıdır ve gonopodları vardır. ayrıca erkeklerin kuyruklarının alt kısmı kılıç şeklinde uzamıştır. Kuyruklarıyla beraber erkeklerin boyu 15 cm. olabilir.

Doğal örnekleri kahverengi ve yeşil renkli olmasına karşın seçici üretim yöntemleri ve melezleştirme çalışmaları sonucunda çok çeşitli ırklar elde edilmiştir. En bilinen varyeteleri şunlardır: Fantom, gümüş, sarı, calico, tuxedo, siyah, yeşil, kırmızı, sarı, albino, lirkuyruk varyeteleridir.

20-26°C sıcaklıktan hoşlanırlar. pH 6-8 arasında olmalıdır. En az 80 litrelik bir akvaryumda ve grup halinde bakılmaları önerilir. Bitkili akvaryumları severler.

Diğer poeciliidae üyeleri gibi kılıçkuyruklar da grup balıklarıdır. En az 4-6 bireyden oluşan bir grup halinde bakılmalıdırlar. Grup, 1 erkeğe 5-6 dişi düşecek şekilde ayarlanmalıdır. Akvaryum 80 litreden küçükse grupta sadece 1 erkeğin bulundurulması gerekir çünkü baskın erkek diğerlerini hırpalar. 4 erkek balık koymak daha doğru olur çünkü baskın erkeğin saldırganlığı dağılabilir.

Kılıçkuyrukların ilginç özelliklerinden biri de dişilerin erkeğe dönüşmesi özelliğidir. Yaşadıkları ortamda erkek kılıçkuyruk bulunmuyorsa baskın olan dişi kısa sürede erkeğe dönüşür. Bazen de hastalık atlatmış ve yaşlanmış dişiler durup dururken erkeğe dönüşebilir.

Erişkin bir dişi ortalama her ay 20-100 arasında yavru verebilir. Yavruları kesinlikle erişkinlerden ayırmak gerekir, av olabilirler. Hamile balığın yavruluğa konması genelde tavsiye edilmez. Strese girip kendisine zarar verebilir. Bunun yerine küçük ve bol bitkili bir üretim tankı kullanılabilir. Bitki bulunmazsa rafya kullanılmalıdır.

Yavrular artemia ile beslenmelidir. 3-4 aylıkken üremeye hazır hale gelirler.

Kılıçkuyruk konusunda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, akvaryumun üzerinin kapatılmasıdır. Akvaryumun üzeri hava alabilecekleri ama dışarı atlamalarını engelleyecek şekilde kapatılmalıdır. Bu balıklar sıklıkla tanktan dışarı atlayabilirler.

Yakın akrabaları ile melezleşebilen kılıçkuyrukların varyetelerinin oluşturulmasında platiler önemli bir paya sahiptir. Piyasada bulunan birçok kılıçkuyrukta plati genleri vardır. Aynı şekilde, piyasadaki platilerde de kılıçkuyruk genleri olduğundan daha önce bahsedilmişti.

Hangi balıklarla bir arada beslenebilir? Lepistes, plati, moli, velifera gibi poeciliidae balıkları kılıçkuyruklara iyi birer arkadaş olabilirler. Çeşitli tetra türleri, labirent balıkları ve küçük yapılı sihlidler de kılıçkuyruklarla beraber beslenebilirler. Bunun dışında çöpçü türleri, vatoz gibi balıklar ve labeo türleri de kılıçkuyrukların bulundukları akvaryumlarda güvenle bulundurulabilirler.

Hangi balıklarla bir arada olmamalıdırlar? İstisnai durumları olsa da meleklerle, Japon balıklarıyla bir arada bulunmaları sakıncalı olabilir. Kılıçkuyruklar, bunlara karşı çok saldırgan bir tutuma girebilirler. Bunların dışında, çok iri yapılı ve etçil balıklarla da bir arada bulundurulmamalıdır.

Erkek kılıçkuyruklar:


Dişi kılıçkuyruk:


Erkek ve dişi kılıçkuyruk bir arada:

Plati (Xiphophorus maculatus, Xiphophorus variotus)

Plati (Xiphophorus maculatus, Xiphophorus variotus)

«28 Nisan 2007, 02:41:17 tarihli arşivimizden»


Plati (Xiphophorus maculatus, Xiphophorus variotus)

Poeciliidae ailesinin en bilinen üyelerinden biridir. Doğal olarak Guetamala, Honduras ve Meksika'daki tatlı sularda yaşarlar. Küçük, yuvarlak ve sevimli balıklardır. Erkekleri 4, dişileri 6 cm. civarındadır. Erkek platilerde de anüs yüzgeci gonopod şeklinde gelişmiştir.

Doğal örnekleri kahverengi ve gri tonlu renklere sahip olan platilerin, çeşitli melezleştirme ve seçici üretim yöntemleri ile birbirinden güzel ırkları üretilmiştir. Tuxedo, calico, wag tail, mond, fantom, korallen, simpson, sunset, blutendes herz, mickey mouse, gold, golden neon, golden moon, lirkuyruk, sarı, mavi, kırmızı, albino ırkları başlıcalarıdır. En yaygın ırkları calico, kırmızı ve fantom ırklarıdır.

Plati bir grup balığıdır. En az 30 litrelik bir akvaryumda bakılmalıdırlar. 6-10 bireyden oluşan bir grup halinde ve 1 erkeğe en az 2 dişi düşecek şekilde bakılmalıdırlar. 20-28°C sıcaklıktan hoşlanırlar ve pH 7-8 arasında olmalıdır. ayrıca bulundukları akvaryumda bol bitki bulunması faydalıdır.

3-4 aylıkken üremeye hazır hale gelirler. Üretimleri kolaydır ve özel şartlar gerektirmezler. Yetişkin bir plati her ay ortalama 20 yavru dünyaya getirir. Erkekler sürekli dişilerin peşinde gezer. Dişilerin hamile olduğu, karınlarındaki şişlikten ve arka kısımdaki koyuluktan anlaşılır. Arka kısımları simsiyah olmuşsa doğum yakında gerçekleşecek demektir. Platiler genellikle yavrularını yemezler, daha çok genç platiler kendi yavrularını yeme eğilimindedirler. Yine de doğum yapacak platiyi ayrı ve bitkili bir tanka almakta fayda vardır. ayrı bir tank imkanı bulunmuyorsa doğum için yavruluklar kullanılabilir. Yeni doğan yavruları artemia ve yumurta sarısı ile besleyebilirsiniz, birkaç hafta sonra kuru yemlerden verebilirsiniz.

Her türlü kuru yemi severek yiyen platiler, beslenme konusunda sorun yaşatmazlar. Yosun, çeşitli bitkisel yemler ve böcek larvalarıyla beslenebilirler.

Platiler, yakın akrabaları olan balıklarla melezleşebilirler ve bu melezleşmelerden yavru alınabilir. Plati varyetelerinin geliştirilmesinde kılıçkuyruk balıkları (xiphophorus helleri) da kullanılmıştır. Akvaryumlarda bakılan platilerin çoğunda kılıçkuyruk genleri de vardır. aynı şekilde kılıçkuyruk varyetelerinin çoğunda da plati genleri vardır.

Hangi balıklarla bir arada beslenebilir? Lepistes, kılıçkuyruk, moli, velifera, çöpçü türleri, tetra türleri, vatoz, danio, küçük ve sakin sihlid türleri (cüce Amerikan sihlidleri) ve labirent balıkları ile bir arada bulundurulabilirler.

Hangi balıklarla bir arada olmamalıdırlar? Japon balıklarına zarar verebilecekleri için bunlarla bir arada bulundurulmamalıdır. Etçil ve saldırgan balıklarla da bir arada bulundurulmamalıdır. Scalare (melek balığı) plati ile aynı akvaryumda bulundurulabilirse de platiler bunların geniş yüzgeçlerine zarar verebilirler.

Çeşitli Xiphophorus maculatus platileri:

 








Xiphophorus variotus platileri:





Lepisteslerin de yaşadığı bitkili bir akvaryumda mutlu platiler:

LK Poster

LK Poster
Yabani lepistes

LK Poster

LK Poster
Yabani lepistes

Lepistes (Poecilia reticulata)

Lepistes (Poecilia reticulata) «28 Nisan 2007, 02:37:20 tarihli arşivimizden» Lepistes (Poecilia reticulata)    Ailenin en popüler ...